Myanmar Turu

Çocukluğumda bugünkü gibi iletişim imkanları maalesef yoktu…Hayal dünyam evimiz, okul, lambalı radyomuz, Ana Britannica ansiklopedisi ile aile oturmaları arasına sıkışmıştı…
Her ne kadar Myanmar turu yapmak benim için hayal edilemeyecek bir şey olsada, o  yıllarda tanıştığım değerli yazar, Enid Blyton okuduğum onlarca kitabıyla hayal gücümü besleyerek ve kitap sevgisi aşılayarak hayatıma yadsınamayacak bir katkıda bulunmuştur.
“Sihirli Yakut” isimli romanının hala gözümün önündeki kapağında ki yan yana oturmuş 3 Buddha heykelciği, belkide hayatımı değiştiren unsurlardan biridir…
O güne kadar hiç görmediğim bu heykelcikleri, konuyu daha iyi anlamak adına ansiklopediden hemen araştırmaya başladığımı gören annem konuyu pek de bilmeden hemen “Oğlum çok hevesli mühendis olacak” diye komşularla kaynatmaya başlasa da ben, Budizm den Yakut’un anavatanı Burma’ya ( bugünkü adıyla Myanmar ) bir maceraya atılmıştım bile…
Hemen sonraları gene sevdiğim yazar Rudyard Kipling’in “Korkusuz Kaptanlar” romanını okurken kitabın arkasında yazarın biyografisi kısmında gördüğüm Burma’da yaşadı detayı, sanırım ikinci işaretti.Gene araştırmalarım beni bu gizemli ülkeye yöneltmişti…hemde yazarın Mandalay Yolunda şiirinin büyüsüyle…
Yıllar yılları kovalıyor ben keşfetme hevesimi önce komşu ülkeleri gezerek, sonra deniz aşırı ve uzak ülkelere yaptığım seyahatlerle bastırmaya çalışıyordum…ama aklımın bir köşesinde Myanmar turu hep duruyordu…Haberlerden ve basından ülkedeki karışıklıkları doğal felaketleri izlerken Geaorge Orwell’ın “Burma Günleri’ni” okumak artık benim için seyahat kararını verme konusunda son adım olmuştu.
İstanbul Rehberler Odasının uygulama gezilerini organize ettiğim o dönemde eski adıyla Burma yeni adıyla Myanmar’ın dış işleri bakanlığıyla, İstanbul hareketli bir Myanmar turu için yazışmaya başlamıştım.Ülkenin Türkiye ya da yakın başka bir ülkede elçiliği olmadığı gibi Türkiyenin de bir diplomatik temsilciliği yoktu bu kocaman ülkede.İlk defa o yazışmalarla ülkenin ne kadar katı bir rejimle yönetildiğini fark edip oldukça da şaşırmıştım…
Yazışmalar biraz ilerleyip diplomatik yolla ciddi bir uygulama gezisi talebi yapınca, o dönemde yönetimdeki üst düzey askerlerden birinin kızı olduğunu öğrendiğim Burma’da ki tek turizm acentasının sahibi kadın yazışmaları sürdürmeye başladı benle, ülkede internet altyapısı olmadığı ve telefonda çok sınırlı olduğu için faks la ilerliyordu görüşmelerimiz.
Uzun yazışmalar sonrası Myanmar turu katılımcısı 42 kişilik grubumuzla uzun aktarmalar sonrası başkent Rangoon’a inmek gerçekten tarif edilemez anlamlar taşıyordu benim için…
Bütün çocukluğum boyunca yastıktan yaptığım çadırlar altında uydurduğum macera senaryoları bir anda tütsü kokularıyla hayat buluyordu sanki….
Burma daha ilk andan itibaren sizi insanlarının sessiz gülümsemesiyle karşılıyor, nedenini bilemediğiniz bir burukluk sizi ülkeden ayrılana kadar yalnız bırakmıyor…
Ülkenin yakut, zümrüt, yeşim, altın açısından zenginliği hep sömürgecilerin ve aç gözlü yerel yöneticilerin iştahını kabartmış olsada, yalın ayak turuncu bir bez parçasına sarılı rahipler, ellerindeki kapaklı toprak taslara topladıkları bağış yemeklerle hayatlarını sürdürerek, aslında budist öğreti sahibi halkın tokgözlülüğünü çok zarifçe ifade ediyorlar.
Burmanın iç içe yuvarlaklardan oluşan boncuk boncuk yazısı bile ne kadar farklı ve karışık bir kültüre geldiğinizin kanıtı.Ülkenin her köşesinde büyük tarihsel zenginlikten, kıyafetlerdeki görsel zerafete, baharatların mistik karşımlarının kokusundan hiç alışmadığımız aromalara kadar, bir gezginin keşif arzularını tatmin edecek her şey mevcut.
Inle Gölün de ayaklarıyla kürek çeken balıkçılar, boyunları halkalarla uzatılmış zürefa kadınlar, Bagandaki binlerce terk edilmiş pagoda, su üzerine kurulmuş kasabalar ve tarlalar sizi zaman makinesiyle yüzyıllar öncesine fırlatılmış hissettiriyor.
Muhtemelen kapitalizmin baskılarına direnemeyip kısa bir süre içinde turizm sömürüsünden iyice nasibini alacak, ve sonrasında doğallığını kaybedecek bu ülkeyi, İstanbul Rehberler Odası ile organize ettiğim uygulama gezisi sonrasında 3 kere daha ziyaret edip tüm değişimi gözlemlesemde, hala benim için çok özel bir yerde durmaya devam ediyor.
Serdar Kölürbaşı