Zamantika ile Etiyopya Omo vadisi turu Timkat festivali

Bundan bir kaç yıl önce gene bilinmezlikler ve soru işaretleriyle gittiğim Yemen’de masalsı bir atmosfer ve günümüzden yüzlerce yıl geride yaşayan halk ile geçirdiğim bir hafta, beni tek kelimeyle büyülemişti.Bende ilk defa o zaman bizi 4-5 saat içinde zamanda yüzlerce yıl geriye ya da ileriye atabilen uçaklar için kullanmıştım “Zamantika” takma adını.Uzay yolunun Galaktika sı varsa Türk Hava Yollarının da Zamantika sı olmalıydı, bizi 8-9 saatte Japonya’da uzay çağına da götürebildiği gibi 4-5 saatte Yemen’de taş devrine de götürebiliyordu.
Zamantika büyük bir gürültüyle piste tekerleklerini vurduğunda tam olarak ne beklediğimi bile bilmiyordum bu ülkeden.Gelmeden önce duyduğum efsaneler ve sınırlı kaynaklarla yaptığım araştırma dışında yılda 40 bin civarında turistin geldiği bu ülke ile ilgili internetteki forumlarda bile çok detaylı paylaşımlar mevcut değildi.
Addis Ababa Havalimanı beklediğimden çok daha modern ve büyüktü.Elektronik bir cihazın vücut ısınızı kontrol ettiği Ebola taraması ve pasaport kontrolü sonrası oldukça lüks otobüsümüz bizi bir kaç saat geçireceğimiz otelimize kısa bir yolculukla ulaştırdı.
Prensip olarak ülkemizle saat farkı yoktu, ama bizden 7 yıl öncesini yaşayan, takviminde 13 ay barındıran bu ülkede, saatler de gündüz ve gece olarak güneşin doğuşu ve batışı itibariyle 1 den başlayarak ilerletiliyor ve bize göre kaotik bir durum yaratıyordu.Bizim uçak biletlerinin üstünde gündüz 1 yazması aslında bizim saatle sabah 7 anlamına geliyordu.
Önümüzde kısa bir gece bizi bekliyordu.
Sabah otelimizin bizi hayrete düşürecek zenginlikteki kahvaltısı sonrası havalimanına doğru hareket ettik.Valizlerimiz grup olarak kaydedilip üzerinde koltuk numaralarımız olan kartlarımızla bekleme salonuna geçtik.Pervaneli uçağımız içindeki 40 yolcuyla Lalibella şehrine doğru yola çıktığında yorgunluktan gözlerimiz kapanmıştı bile.
Bu Nil sularının %85’inin doğduğu Afrika kıtasının Nijerya’dan sonra 80 milyon nüfusu ile en kalabalık ikinci ülkesi, Ortodoks Hıristiyan inanıştaki Etiyopyada anlatılan en ünlü hikayeye göre 12. Yüzyılın başlarında doğumu sonrası etrafı arı bulutu tarafından sarılan bebeğinin kral olacağına inanan anne ona krallığı arılar tarafından onaylanmış anlamına gelen “Lalibella” adını verir.Lalibella’da kehanet gerçekleşip kral olunca, kaya bloklarına oydurarak 11 tane kilise yaptırır.Önümüzdeki iki günde bu kiliseleri gezecek olmak gerçekten kalp atışlarımı hızlandırıyordu.
Müslümanlarla savaş döneminde Kudüs’e yapılan hac ziyareti tehlikeli olmaya başlayınca, çok uzağa gitmeden hac vazifesini yerine getirebilmek adına, doğudaki kiliselerin mimari detayları kullanılarak aslında Kudüs’ün kutsal mekanları taklit edilmiş hatta Lut gölüne dökülen Ürdün nehri bile kayalara oyularak büyük bir kanal şeklinde betimlenmişti.
Her kilise muhteşemdi ama özellikle haç şeklinde kayaya oyulmuş Aziz George kilisesi, tek kelimeyle nefes kesiciydi.
Kiliseleri gezerkenki renk cümbüşü ve ibadet alışkanlıklarındaki farklılık beni hiç alışık olmadığım bir hıristiyanlıkla tanıştırıyordu, ilk defa kiliseye girerken ayakkabılarımı çıkarıyor ve halı üstünde geziyordum, ayrıca bir kilisede secde eden insanlar görmek hiç alışık olduğum bir durum değildi.
Kilise içleri renkli perdeler, renkli halılarla süslenmiş ve bembeyaz giyinmiş rahipler bu renklilikle sıkı bir kontrast oluşturuyordu.Kafalarında iskambil kartlarındaki kralların taçları, ellerinde altın rengi buhurdanlıklar ve simsiyah tenleriyle bir film karesinin içindeymişiz gibi hissettiriyordu bizi.
Lalibella’da ki ikinci günümüzde çok şanslı olduğumuzu fark ettik.Haftada bir gerçekleşen halk pazarı için sabahın ilk saatleri itibariyle koyununu, keçisini, tavuğunu kapan aileler, pazar yerine doğru yürümeye çoktan başlamışlardı.Pazar kavramı Etiyopya’da bizim anlayışımızla pek benzeşmeyen, alışverişten çok aileler arası bir görüşme, sosyalleşme ritueliydi.Her yerde insanlar yerlere oturmuş, hatta uzanmış, ellerinde bira, yanlarında satmak için getirdikleri hayvanlar, deriler, sebzeler, kıyafetler ve akla gelmeyecek incik boncukla beraber yüksek sesle hem sohbet ediyor hem de ticaret yapıyordu.Bir kaç futbol sahasından daha büyük bir arazi insanla kaplı, iğne atılsa yere düşmeyecek gibi duruyor ve aynı zamanda korkunç bir gürültü yükseliyordu.İtiraf etmeliyim ki şimdiye kadar tüm sohbetlerimde ballandıra ballandıra anlattığım Birmanya pazarlarından çok daha renkli ve ilginç kareler çektim bu pazarda….

Etiyopya omo vadisi turu bölüm sonu…