Aung San Suu Kyi

Çelik Orkide Aung San Suu Kyi,

Liderlik, sanırım insanın ruhuna ailesi sayesinde nüfuz eden bir durum. Aung San Suu Kyi ‘nin de hikayesi işte böyle bir hikaye.  Myanmar’ın ulusal kahramanlarından korkusuz Yüzbaşı Aung San ülkesinin İngiliz esaretinden kurtulmasında en önemli rolü oynayanlardan biridir ve İngiliz işgalinin ilk yıllarında bu işgale direnen önemli ailelerden de birinin oğludur. 1947 yılında, ülkesinin bağımsızlığını kazanmasından 6 ay önce, gencecik yaşında bir suikasta kurban gittiğinde ardında bıraktığı, babasına doyamamış 2 yaşındaki çelimsiz küçük kız da onun ve dedelerinin yolunda yürüyecek, adını ülkesinin tarihine altın harflerle kazıyacaktır.

Babası kadar cesur olan annesi, Daw Khin Kyi, Myanmar’ın bağımsızlığı sonrası önce Sosyal ve Güvenlik bakanı olarak görev alır. 1960 yılında Delhi Myanmar Büyükelçisi olarak atandığında kızı Aung San Suu Kyi’ yi yanında götürür. 1962 askeri darbesinin karışıklığından kızını uzak tutmak isteyen anne onu eğitimini tamamlamak üzere İngiltere’ye, Oxford’a gönderir. Suu Kyi Oxford’da filozofi, politika ve ekonomi üzerine eğitimini tamamlayacaktır. 1971 yılında hayatını değiştirecek olan eşiyle tanışıp beraber 2 çocuk yapan Aung San Suu Kyi annesinin ölüm döşeğinde olduğunu öğrenince Myanmar’a döner. Bu dönüş babasının yolunda yürümesi ve içindeki özgürlük, demokrasi ateşini halkına yansıtması için bir vesile olacaktır.

1962 yılında askeri darbe ile yönetime gelen General Ne Win, baskıcı tutumu ve ülkeyi dışa kapaması yüzünden ülkenin içine düştüğü fakirliğin en büyük sorumlularındandır. 1962 yılına kadar doğal kaynakları, değerli taş yatakları ile bölgenin en zengin ülkelerinden biri olan Myanmar sonraki 25 yılda günden güne zayıflayacak ve fakirleşecek, aynı oranda da askeri yönetim halkın üstündeki baskısını artacaktır.

1988 yılında annesinin ölüm döşeğinde olduğunu öğrenip Yangon’a geri döndüğünde Suu Kyi ülkenin politik olarak çok karışık bir dönemden geçtiğine şahit olacaktır.

Yangon üniversitesinde başlayan olaylar giderek büyür ve demokratik bir reform talep eden halk büyük bir ayaklanma başlatır. Sonra olayların başladığı tarih 8 Ağustos 1988 sebebiyle bu ayaklanma 8888 Ayaklanması olarak anılacaktır. Bu ayaklanma 18 Eylülde yaklaşık 350 kişinin öldürüldüğü bir askeri hareketle bastırılır ama öğrenciler Aung San Suu Kyi’yi ülkenin demokratikleşme sürecinde aktif rol alması için ikna etmişlerdir. Özellikle 26 Ağustos’ta Shwedagon Pagoda da yaptığı konuşmayı yaklaşık 500 bin kişilik bir kalabalık çılgınca alkışlayarak dinleyecektir. Artık tüm ayaklanma boyunca ve sonrasında Suu Kyi ulusal bir sembol olacaktır.

Cunta 1990 yılında demokratik bir rejim yapmayı kabul eder.

Yapılan seçimlerde Suu Kyi’nin kurduğu Halk İçin Demokrasi partisi ezici bir çoğunlukla seçimi kazanır. Ama bir çok hikâyede olduğu gibi Myanmar içinde henüz mutlu sonun vakti gelmemiştir.  Bu gelişmeler ve seçim sonuçları üzerine yönetimdeki askeri Cunta seçimleri geçersiz ilan eder ve tüm demokratikleşme hareketini sonlandırarak Aung San Suu Kyi’de ev hapsine mahkum eder.

Suu Kyi, ev hapsinde tutulduğu 1991 yılında eşinin de önemli girişimleri sayesinde Nobel Barış Ödülünü almaya hak kazanmıştır.

Bundan sonraki yıllar askeri cuntanın başına General Ne Win’den görevi devir alarak geçen Than Shwe’nin Aung San Suu Kyi ülkeden ayrılmaya ikna etmeye uğraşması ile geçer. Bu dönemde 1999 yılında eşini prostat kanserinden kaybeden Suu Kyi, eşinin cenazesine bile gidemeyecektir.

Dönem dönem, cuntanın dengesiz kararlarıyla ev hapsinden serbest yaşama ve tekrar ev hapsine dönen Suu Kyi uzun yıllar çocuklarından ayrı yaşamak zorunda kalacaktır. Bu dönemde sarf ettiği şu cümle hala benliklerimize kazılıdır: “Gerçek tutsaklık korkuya olan tutsaklıktır, gerçek özgürlük ise ancak korkudan kurtulmakla olacaktır.”

2000’li yıllara Than Shwe’nin baskısı ve batıl inançları ile devleti yönetmesi dışında 2007 yılında başlayan ve 2008 yılında bastırılan, başarısız da olsa halk üstünde derin izler bırakan Safran devrimi damgasını vuracaktır. Rahipler tarafından barış içinde gerçekleştirilen ve rahiplerin turuncu kıyafetleri sayesinde Safran Devrimi adını alan ayaklanma ile birleşen dış baskılar Cuntayı 2010 yılında bir genel seçim yapmaya mecbur eder. Bu genel seçime katılması yasaklansa da Suu Kyi’nin kurduğu parti ezici bir üstünlük sağlar. Bu seçimden 6 gün sonra Suu Kyi’nin ev hapsi bitecektir.

İngiliz vatandaşlığa sahip çocukları yüzünden anayasa gereği Myanmar’a başkan olamasa da ne bu anayasayı değiştirme çabası vardır ne de başkan olma tutkusu. Suu Kyi başkanlık baş danışmanı olarak ülkesi ve demokrasi için hizmete devam etmektedir.

Myanmar hakkında diğer yazılar için tıklayınız