Klasik bir Moğolistan turu’nun eğer uçak ile gidecekseniz mecburi başlangıç noktası Ulan Batur şehri, çünkü bu Türkiye’nin 2 katı büyüklükte 1,5 milyon kilometre karelik bir alanı yayılmış kocaman ülkenin tek asfalt piste sahip havalimanı Cengiz Han burada.

Türk Hava Yolları her ne kadar biletlerde direk uçuyor gibi gözüksede yolda gidişte ve dönüşte Bişkek’e uğruyor.Buda 6-7 saatlik uçuş süresini 10 saate çıkarıyor.

Ülkede bizim anladığımız anlamda şehir kavramını görebileceğiniz tek yer gene Ulan Batur, 3 milyonluk ülke nüfusunun yarısını barındıran, nispeten büyük binaların, blokların görülebileceği, düzgün bir yol ve şehircilik sisteminin bulunduğu Ulan Batur’un dışına çıktıktan sonra göreceğiniz tüm yerleşimler derme çatma evler ve  Ger adını verdikleri bizim Yurt diye bildiğimiz aile bireylerinin hep beraber yaşadığı çadırlardan oluşuyor.Özetle Ulan Batur hariç hiç bir yerde apartman görme şansınız yok Moğolistanda.

Şehir 1921 de Moğolistan’ın Çin işgalinden kurtulmasının anısına 1924 yılında bugünkü ismini alırken Rus yardımlarına ithafen Kızıl Kahraman anlamına gelen Ulan Batur adını alıyor ve o dönem Çin işgaline karşı kazanılan savaşı yöneten SukhBatur’u ya da türkçesiyle Baltalı Kahramanı, Moğol imparatorluğunu kuran Cengiz Han’dan sonra gelen en önemli yere koyarak efsaneleştiriyor.Ülkenin bir çok yerinde Sukhbatur adında meydan ve heykel görmeniz mümkün.2005 yılında şehir dışına taşınana kadar Sukhbatur’un şehrin göbeğinde tam parlamento binası önünde bulunan mozolesi sayesinde meydanın ismide Sukhbatur meydanı olarak anılıyor.Her ne kadar 2005 sonrası bu isim Cengiz Han meydanı olarak değiştirilsede  halk hala eski ismini kullanmakta israr ediyor.

Tarih ve arkeoloji üzerine kurgulanmış Ulusal Müze ve dünyadaki nadir dinozor kemikleri kolleksiyonuyla ünlü Doğa Tarihi Müzesi, müze severleri tatmin edecek şekilde hazırlanmış ve Sukhbatur meydanının hemen bitişiğinde.

Ulan Batur da görülmesi gereken yerlerden bir diğeri de  Zaisan tepesi savaş anıtı, 1921 deki bağımsızlık mücadelesindeki yardımları ve 2. Dünya savaşındaki Rus askeri kayıplarını anmak adına şehrin en yüksek noktasına yapılmış bu anıtın bulunduğu yerden en azından şehrin çirkinliği ve hava kirliliğinin boyutuyla ilgili bir fikre sahip olmanız mümkün.

Meşhur “Go Mongo” restaurant zincirinin sıfır noktasına uğramadan ayrılmamak gerekiyor Ulan Batur’dan.Bu zincirin ilk kurulduğu restaurant’ta bir de Rota Dışı Gezginler organizasyonunda ki gibi sınırsız menü öngörürseniz öğleden sonra pek bir yer gezme hayali kurmayın, patlayana kadar yiyeceğiniz için kalan vaktinizi kahve ve soda içerek yediklerinizi hazmetmeye uğraşarak geçireceksiniz.

Moğolistan’daki geleneksel avlanma partilerinin ardından ziyafet çadırlarında Moğolların, et ve sebzeleri kılıçları ile dilimleyip  bu karışımı kalkanların üzerinde, harlı ateşte pişirmeleriyle doğmuş Moğol Barbeküsünün en önemli temsilcisi Go Mongo. Ayrıca et, balık, sebze sevenler türlü türlü soslarla kendi tercihlerine uygun zengin karışımlar oluşturabildikleri için yaratıcılığın sonu yok…Onu da tadayım, buna da bakayım derken zaten tüm öğleden sonraya yayılıyor yemek seremonisi.

Akşam üzeri şayet 1 mayıs ve 1 kasım arası Ulan Batur’a düştüyse yolunuz, gene Sukhbatur meydanına yakın ulusal kütüphanenin yanında Her akşam saat 6’da Tumen Ekh tiyatrosunda başlayan  Moğolistan tarihi temalı 1 saatlik dans gösterisi günü bitirmek için olmazsa olmazlardan.

Ülkeye gelmeden önce Türkler’e en benzeyen ve en yakın hisseden halk olmaları konusunda edindiğim bilgilerin tümünün bir şehir efsanesinden öteye geçmediğini canlı olarak yaşıyorum Moğolistan turumuz boyunca…Kesinlikle tip olarak bizi andırmıyorlar.Elmacık kemikleri çok çıkık, seyrek sakallı yüzlerinde burun küçük  basık ve kalkık, ayrıca tanıştığım herkese ben Türkiye’den geliyorum deyip coşkulu bir selam beklerken, tam tersi tepkisiz umursamaz dondurulmuş alabalık gözleriyle karşılaşmak büyük hayal kırıklığıydı.

Gelmeden önce başkent Ulan Batur dışında ülkede otel olmaması ve tüm seyahat boyunca Ger denen çadırlarda kalınacak olması, benim gibi İstanbul’da doğup büyümüş biri için sorun olacak diye düşünüyordum.Ama o bozkırlara çıktıktan sonra öyle bir büyüye kapılıyorsunuz ki, ülke adeta sizi genetik kodlarınızın bir yerlerinde yazılı duran göçebe benliğinizle barıştırıyor.Umduğunuzdan daha kısa sürede doğal hayat içinde tuvalete, derme çatma banyolarda ortak duşa ve elektrik olmamasına alışıyorsunuz.Ülkede belli başlı şehirler dışında elektrik ciddi bir sorun, turistlerin konakladığı Ger kamplarında elektrik çoğu zaman eski model benzinli ve gürültülü jeneratörlerle sağlanıyor.Akşam belli bir saat sonrası kamp karanlığa gömüldüğü için fener, pil ve özellikle tuvalet sırasında çok işe yarayan kafa lambaları seyahat çantamızda yer alması gereken oldukça önemli malzemeler.